21 Kasım 2018 Çarşamba

ENFLASYONİST EKONOMİ POLİTİKASINA DÖNÜŞ "ZEKİ ŞAHİN" (Ankara; Zeki ŞAHİN, Akademisyen-İşletmeci-Ekonomist.21 Kasım 2018 ZEKI SAHIN ) -Bir ülkede ekonomik yapı, toplumun her kesiminin, kuralları yazılı veya yazısız olarak belirlendiği biçimde ve herkesin hakkına razı olarak, bir diğerinin hukukuna tecavüz etmeden mal ve hizmet ürettiği ve bunların karşılığını geçerli para ile veya ölçülebilir herhangi bir geçerliliği kabul edilmiş bir değer olarak aldığı bir sistemde, bir diğeriyle uyumlu ve birbirini tamamlayarak çalışan mekanizmaların bütünüdür.

ENFLASYONİST EKONOMİ POLİTİKASINA DÖNÜŞ; ENFLÂSYONUN ACI BİLÂNÇOSU VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 
Ankara; Zeki ŞAHİN, Akademisyen-İşletmeci-Ekonomist.21 Kasım 2018
ZEKI SAHIN <zekisahin@yahoo.com>
Bir ülkede ekonomik yapı, toplumun her kesiminin, kuralları yazılı veya yazısız olarak belirlendiği biçimde ve herkesin hakkına razı olarak, bir diğerinin hukukuna tecavüz etmeden mal ve hizmet ürettiği ve bunların karşılığını geçerli para ile veya ölçülebilir herhangi bir geçerliliği kabul edilmiş bir değer olarak aldığı bir sistemde, bir diğeriyle uyumlu ve birbirini tamamlayarak çalışan mekanizmaların bütünüdür. Bu sistemi değişik enstrümanların bir araya geldiği bir orkestraya ya da farklı fonksiyonları olan muhtelif organların oluşturduğu herhangi bir canlı organizmaya benzetebiliriz. Nasıl ki orkestrada farklı sesleri dile getiren değişik tür ve sayıda enstrümanlar aynı besteyi icra ederse ve canlı bir organizmada farklı organların, bütünü korumak ve yaşamayı sürdürmek için üstlendiği değişik görevler varsa ve nasıl ki orkestrada şef, organizmada ise beyin tüm sistemi sevk ve idare ediyorsa ve böylece duruma ve amaca uygun hareket sağlanıyorsa; ekonomik sistem de yalnızca farklı sektörlerin basit bir bileşeni değil, aynı zamanda sosyolojik, politik ve teknolojik faktörlerin de dahil olduğu çok karmaşık bir ilişkiler sistemidir bu sistemde de, orkestrada şefin, organizmada beyinin icra ettiği fonksiyonu üstlenen bir koordinasyon ve kontrol mekanizmasına ihtiyaç vardır... Orkestranın başarısı veya başarısızlığı sadece orkestra şefinin bilgi ve beceri düzeyi ile değil; orkestra elemanlarının eğitim düzeyi enstrümanlardaki akord ve diğer fiziki koşullara da bağlı olduğu gibi, canlıorganizmanın sağlığının beyinde veya diğer organlarında sistemin düzgün çalışmasını engelleyen herhangi bir enfeksiyon veya travma nedeniyle bozulması gibi, ekonomik sistemi oluşturan parçalarda da bozulmalar ortaya çıkabilir ve uyum bozulabilir veya verim azalabilir. Böyle bir durumda problemin tespit, tahlil, teşhis ve tedavi süreci başlatılır. Ekonomik düzen, birbirine bağlı ve farklı faaliyetlerin ortaya koyduğu karmaşık yapısı ile bir senkronizasyon bozukluğunu uzun süre taşıyamaz ve zincirleme bir reaksiyonlar biçiminde tüm sistem çöküntü içine girer. Ekonomik sistem bileşenlerinden birinde ortaya çıkan bir bozukluk sosyal ve siyasal yapıda da çözülmeye ve bu da gelişmeyi engelleyerek, önce teknolojide ve sonra her şeyde genel bir gerileme sürecine girilmesine neden olur.
Ülkemizin en ciddi ve çözüme muhtaç sorunu enflasyon
Ülkemizin en ciddi ve çözüme muhtaç sorunu olan “enflasyon”; ekonomi biliminin en önemli parametrelerinden birisidir ve 40 yıldır Türk Milletine anlatıldığı ve halkın aldatılarak soyulmasının kaderi olduğuna inandırıldığı gibi, nereden geldiği belli olmayan bir ucube ve kendiliğinden zuhur eden baş edilemez yedi başlı bir canavar değil, tam aksine, “ölçülebilir, kontrol edilebilir ve bir kesimden diğer kesime servet transferi” amacıyla Hükümetlerce kullanılan bir araçtır. Enflasyon, gelişmiş ülkeler halklarının sosyal kesimler arasında yüzyıllar süren büyük savaşların sonucunda ulaştığı “social consensus-sosyal uzlaşma” sayesinde, işlevsel bir demokratik sistemini kurmuş ve sömürge ya da yarı sömürge olmayan ülkelerde çok düşük, hakim sınıflarla vuruşularak hak edilmiş bir “demokratik” düzen kuramamışülkelerde, müstemleke ya da yarı müstemleke halinde,demokratik olmayan veya güdümlü ürünü hükümetler tarafından, ekonomik sistem içinde belli bir kesime diğer kesimlerden değer aktarmak yani servet transferi yapmak için kullanılan, toplumun tüm değerler sistemini, birlik-beraberlik-kardeşlik ve adalet anlayışını yok eden en tehlikeli, fakat bu amaçlara uygun olarak kullanılabilen ve tahrip gücü en yüksek bir silahtır. Bu aracın-silahın hükümetler tarafından kötü niyetle kullanılması ekonominin sinir sistemini kısa zamanda felç eder ve sistemde genel bir çöküntü yaratır ve bu çöküntü “ekonomik krizler” şeklinde, her defasında bilhassa orta sınıf ve alt orta sınıf üzerindeki yıkım etkisi daha şiddetli bir biçimde ortaya çıkar. Hele fakir-fukara ile garip-guraba enflasyonist politikalarla daha rezil ve sefil bir hayata mahkum olur.
Enflasyona dayalı gelişme(!) politikası, sosyal uzlaşmayı ve adaleti sağlayamamış, gelişememiş veya gelişmekte olan ülkelerde uygulanmaktadır. Bu ülkeler Arjantin, Brezilya, Meksika, Şili ve sair Orta ve Güney Amerika ülkeleriyle Orta Doğu ve Güneydoğu Asya ve bazı Afrika ülkeleri gibi karmaşık demografik yapıya sahip Devletlerde iktidarı ele geçiren güçler tarafından, muhalefet eden veya etmeyen diğer taraflar aleyhine, kendilerini zenginleştirmek ve diğerlerini fakirleştirmek için, en etkili ve ucunda susturucu takılı, sessiz bir silah olarak kullanılmaktadır.
Avrupa Birliğine katılan ülkelerde, Maastritcht kriterlerinin zorunlu kıldığı üst yasalar ve anlaşmalarla sağlanmış sosyal uzlaşma sonucu iki haneli enflasyon rakamları tek haneli rakamlara düşürülmüş bulunmaktadır. Bunun tek istisnası Türkiye’dir ve Hükümetler büyük bir özenle Maastritcht kriterlerinden söz etmez ve ettirmez iken, Kopenhag kriterlerini ısıtıp ısıtıp kamuoyunun gündemine kışkırtıcı bir biçimde getirmeyi, asıl somut olaylarla dolu gündemi saklayarak, üzerinde toplumun geneli veya çoğunluğu tarafından asla uzlaşılması mümkün olmayan soyut kavramları, halkı bununla birbirine düşürerek oyalamayı “her dönem için geçerli” bir taktik olarak benimseyerek kullanmayı uygun görmektedirler.
Sosyal uzlaşmaya sahip iken enflasyona dayalı politika uygulayan tek ülke İsrail’dir ve bu yıkıcı etkisi son derecede yüksek olan ekonomik silahı, 1967 savaşı ile “zoraki vatandaş” olarak ilhak ettiği Filistin ahalisinin taşınır ve taşınmaz mal ve mülkünü gasp etmek için kullanmışancak bu arada, hemen hemen tamamı şu veya bu şekilde maaşlı Devlet görevlisi olan, İsraillileri kendi icatları “eşel-mobil” sistemi ile korumuştur. Filistinliler yeteri kadar fakirleştirildikten ve ekonomik mukavemet gücü kırıldıktan sonra, uygulanan bu yüksek enflasyon politikası, amaç hasıl olduğu için, derhal terk edilerek normale dönülmüştür.
Enflasyonun ekonomik sistemdeki etkisini ve sonuçlarını, organizmada ortaya çıkan bir kanser tümörüne benzetebiliriz. Toplumun belirli kesimlerine servet transferi amacıyla uygulanan bir enflasyonist politika ile aşırı beslenen kesim anormal olarak büyür ve organizmanın normal dengesini bozarak hastalanmasına ve sürüm sürüm sürünmesine yol açar. Bu halkına düşman kesimin tek endişesi sosyal patlamadır. Onu da düzmece ideolojiler ortaya atarak, halkta hiçbir karşılığı olmayan, sarı sendika karşılığı sahte muhalefet grupları ve partilerli ortaya çıkarıp medyada bunları parlatarak halkın gazını almak için kullanırlar. Toplumda var olan Bu kanserli bölge tedavi edilmezse, uzun vadede kanserin “öldürücü” etkisini engellemek imkansızdır. Organizmanın ölümü, organizmanın türüne ve hastalıklara karşı dayanma gücüne göre değişir. Bazan ölüm birden gelir. Bazan hastalık yıllarca sürebilir veya zayıflayan organizma, normal koşullarda öldürücü etkisi olmayan başka bir nedenle, “zamansız” da ölebilir. Hastanın ameliyatı ile bozulmuş kısım vücuttan çıkarılır. Ekonomide bunun anlamı“dışarıya para ve servet transferidir”. Bazı durumlarda hasta ameliyat edilmez ve çok pahalı ilaç ve ışın tedavisine ihtiyaç olur. Bunun ekonomik ifadesi “iç ve dış borçlanmadır”. Her iki durumda da tam bir iyileşmeden söz edilemez ve vücut eski gücüne asla kavuşamaz ve aslında kavuşmasına izin verilmez.
Enflasyon ile servet aktarılan toplum kesimini insan vücuduna girmiş bir bağırsak parazitine de benzetebiliriz. Alınan gıdaların çoğu bağırsak paraziti tarafından emildiği için, alınan tüm besleyici gıdalara rağmen, vücut hasta ve çelimsiz görünür. Bağırsak paraziti ise semirdikçe semirmektedir ancak parazit semirdikçe daha fazla besine ihtiyaç duyar ve vücudun beslenmesine daha az besin kalır. Alınan tüm gıdalara rağmen sadece parazit büyüdükçe büyür ve vücut daha da güçsüz ve çelimsiz kalır. Vücut yaşadıkça parazit gelişir de gelişir ve vücudun zafiyeti onu hiç etkilemez. Bu durumun ekonomik izahı ise “içimizdeki Danimarka” da denilen ve enflasyonist politikalarla semirtilmiş kesimin, alınan iç ve dış borçların daha çoğunu emerek gittikçe semirmesi ve ülke ekonomisinin yatırım ve üretim eksikliği yüzünden daha kırılgan ve güçsüz, bu kesimin dışında kalanların ise daha fakir ve yoksul hale gelmesidir.
Son yapılan hesaplamalara göre, Türkiye’de kişi başına düşen ulusal gelirin 14.000 USD olduğu görülmektedir. Bu zenginliğin 12.000 USD kadar miktarı “bağırsak parazitleri” tarafından emildiği için, halkın büyük çoğunluğunun 2000 USD civarında bir kişi başına ulusal gelir düzeyine, istese de istemese de razı edildiği sonucu çıkmaktadır. Gerçekten fiili durum da budur.
İş başına gelen hükümetler, halkın beklentilerini ve haklı taleplerini kısıtlamak için, ülkeyi olduğundan fakir göstermekte ve “enkaz devraldık” edebiyatı yapmakta yarışırlar.
Acı gerçek ise ülkede % 1 nüfusa sahip bir kesimin, ulusal servetin % 80 kadarını kontrol ediyor olmasıdır. Soyal yardım olmadığı takdirde yaşama gücü kalmamış 44 milyon insanın sürekli ve makul düzeyde gelir getirecek hiç bir işi gücü ve yarını yoktur. 44 milyon insan, asgari ücret ile aile geçindirmeye mahkum edilmiştir.
ENFLASYONUN ACI BİLANÇOSU
Türkiye ekonomisi, bilinçli bir şekilde ve sistemli olarak, tam bir jenerasyon ömrünü kapsayacak zaman aralığı boyunca, güdümlü demokrasinin “şahsi emellerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmiş bedhahları” tarafından temsil edilen Hükümetleri eliyle, enflasyon aracının Türk Milletine karşı insafsızca kullanıldığı ve kendini besleyen canavara dönüştürüldüğü, mevcutlarına el konulduğu yetmiyormuş gibi, iç ve dış borçlanma politikaları ile geleceğine de ipotek konulduğu, umutların tüketildiği, toplumun büyük çoğunluğunun iş ve aş bulma konusunda çaresizlik içinde bırakıldığı, insanların “yarın” endişesi içinde bırakılarak, insan psikolojisinin en alt basamağı olan “sadece hayatta kalmak ve bunun için gerekli olan fizyolojik ihtiyaçlarının tatminine yönelmek” derecesine alçaltılmasına yani “hayvanlaştırılmasına” ve bunun sonucu olarak; “güvenlik” ve “aidiyet” ihtiyaç psikolojisinden uzaklaştırılmasına ve bu şekilde “insan” ve “millet olma” bilincinin törpülenmesine, “mandacı” ruh haline sokulmasına ve tüm “emperyalist” saldırılara karşı kendini savunma refleksinin bertaraf edilerek, “savunmasız” ve “açık hedef” haline getirilmesine yol açılmıştır.
Bugün toplumun büyük çoğunluğu, ekonomik krizlerle destekli, büyük bir psikolojik savaş harekatından “mağlup” olarak çıkmıştır. Bugün halk arasında, “vatan-millet-Sakarya” tekerlemesi dillerde bir “istihza ve sinkaf” malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Bir süre AB-Avrupa Birliği Maastricht Kriterlerine uyacağı izlenimini veren AKP Hükümetleri, iç ve dış güç odaklarının baskıları ve iktidara daha uzun süre daha tutunma tutkusu ve hatta mecburiyeti sebebiyle iki dönemdir gizlice enflasyonist ekonomi politika uygulayarak ve Başkanlık Sistemi ile de bunu adeta milletin burnuna zorla dayayarak sürdürmeyi tercih etmiştir.
Enflasyonist ekonomik politika ve yüksek döviz kuru uygulaması sadece ve sadece zengini daha zengin ve fakiri daha fakir yapan ve müstemleke ahalisini “bir lokma bir hırka” ile yaşamağa mahkum eden efendi/köle düzenidir. Bu düzeni yeni ayağını ve zımnı kabulünü Hükümet "Kıraathane" ile ortaya koymuştur. Tüm dünyada "sınıfsız toplum" olarak bilinen Türk Milleti "fakir/zengin" olarak "cebren ve hile ile" iki ayrı sınıfa bölünmek istenmektedir.
Ankara; Zeki ŞAHİN, Akademisyen-İşletmeci-Ekonomist.21 Kasım 2018
ZEKI SAHIN <zekisahin@yahoo.com>

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder